28 Temmuz 2014 Pazartesi

Özel Günler İçin Örgü Topuz Modelleri :)

28 Temmuz 2014 Pazartesi
Mezuniyet,düğün,kına vb. durumlarda mecburen topuz tercih etmek durumunda kalıyoruz, zira salık saçın sıcakta terletme,yapışma vb. sıkıntıları var. Hayal ettiğimiz saçı her daim doğru tarif edemediğimiz için kuaföre örnek fotografla gitmekte fayda var.Daha önce de kuaför sendromu yazımda bahsettiğim gibi topuz yaptırmak gerçekten de sıkıntılı bir süreç. Çok iyi topuz yapabilen bir kuaför bulmanın zorluğu yanında,tarif ettiğiniz modeli kuaförün yapabiliyor olması da önemli. Bu nedenle özel günlerinizde kuaförünüzü önceden belirleyip,istediğiniz topuz modelini yapabileceği konusunda kendisinden onay almanız işinizi kolaylaştıracaktır.Ben örgü topuzları genç,modern ve zarif göstermesi nedeniyle özel günlere çok yakıştırıyorum.
Mezuniyet öncesi derlediğim bazı örgü topuz modelleri bunlar; fakat şunu da söylemeliyim ki saç rengi topuz için fazlasıyla belirleyici.Topuz kendisini en çok sarı saçta gösterirken,siyah saçta aynı performansı göstermesini beklememek gerek :)

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Brokoli Besin Değerleri Kaybolmadan,Yeşil Olarak Nasıl Pişirilir?

19 Temmuz 2014 Cumartesi
Mucize besin olarak anılan brokoli,üzerinde bilimsel araştırmaların da sıklıkla yapıldığı bir besin.Brokoli güçlü bir antioksidan olmakla birlikte, içerdiği klorofil,mineraller ve vitaminler sayesinde de tam bir sağlık deposu. Ayrıca brokolinin içeriğindeki glukozinolat anti-kanserojenik koruyucu maddelere dönüşerek kansere karşı koruyucu özellik göstermektedir. Ayrıca doğru pişirildiğinde kolesterole de iyi gelmekteymiş.
Bu noktada önemli olan brokoliyi doğru pişirebilmek.Aksi taktirde brokolinin bütün bu güzelliklerinden mahrum kalmış oluyoruz. Peki brokoli nasıl doğru bir şekilde pişirilir? Hangi yöntemle yeşil kalır?



Öncelikle satın alma sırasında brokolinin çiçekli kısmının sık, saplarının kolay kırılabilecek tazelikte olmasına özen göstermeliyiz.
Pişirme işlemini, eğer mümkünse buharda değilse de suda haşlama şeklinde yapmalıyız.
Evden buharlı pişiricimiz olmasa dahi, büyükçe bir tencerenin içerisine su koyup, tencerenin içerisine oturtacağımız daha minik bir kabın içerisine brokolileri koyup kapağını kapatarak da buharlı pişirme işlemini gerçekleştirebiliriz.
Eğer haşlayacaksakta brokolilerin üzerini aşmayacak miktarda kaynar suyun içerisine brokolilerin sapları alt kısımda kalacak şekilde koyuyoruz. Kapağı açık olarak, 5 dakikayı aşmayacak şekilde pişiriyoruz. Kesinlikle 5 dakikadan fazla pişirmemeliyiz, aksi taktirde eriyen brokoliler tüm besin değerlerini yitirecektir.
Pişirme sonunda brokolileri hemen kaynamış olduğu suyun içinden alarak buzlu ya da soğuk bir suya batırarak şoklama yöntemi ile pişme işlemini sonlandırarak brokolinin piştikten sonra yeşil kalmasını sağlayabiliriz.

18 Temmuz 2014 Cuma

Diyetteyken Ne Yesek?? Ton Balıklı Salata Tarifim:)

18 Temmuz 2014 Cuma
Bu aralar final döneminde aldığım kiloları vermek üzere diyetteyim :) En çok sıkıntısını çektiğim şey ise "acaba ne yesem?" sendromu. Diyetteyken zorlama,zevksiz yenen öğünleri sevmiyorum. Bu nedenle o öğünümü çekici hale getirmek için bir hayli çaba harcıyorum :) En klasik,en sık yediğim öğünlerden bir tanesi ton balıklı salata. Kalorisinin az olmasının yanı sıra,protein açısından da oldukça zengin :) Salatalık ve domatesle de süslendikten sonra salatamız gayet lezzetli bir öğün haline geliyor. Afiyet olsun ;)
Malzemeler:
Ton Balığı (Ben 160gr kullandım)
Kornişon
Iceberg
Domates
Salatalık
Limon
Yapılışı:2-3 tane kornişonu küp küp doğradıktan sonra ton balığı ile karıştırdım.Biraz kırmızı biber ve karabiberle tatlandırdıktan sonra icebergin üzerine ton balığını ekleyip,salatalık ve domatesle süsledim.Diyet öğünü olarak yediğim için ben yağ koymadım,istenirse 2 yemek kaşığı zeytin yağı ve nar ekşisi ile tatlandırılabilir.

15 Temmuz 2014 Salı

Severek İzlediğim Diziler Vol.2 # Orphan Black #

15 Temmuz 2014 Salı
Blogda klasikleştirmeyi düşündüğüm Vol.bilmemneli bir dizi yazıyla daha karşınızdayım :) Bu serinin Vol.1 ine The Mentalist dizisi ile başlamıştım. Yine en sevdiklerimin sezon finali yapmamış olanlarından devam etmek niyetindeyim."Orphan Black" ilk sezondan beri (ki zaten 2.sezon henüz bitti :) ) gerçekten severek izlediğim dizilerden bir tanesi. Ben yabancı diziler içerisinde bu tür bilimkurgu,aksiyon,gizem,suç içerikli yapımları sıkça tercih ediyorum,zira serinin ilerleyen bölümlerinde bu tür dizilere sıkça rast geleceksiniz bilginize :)


Neyse gelelim Orphan Black dizisinin konusuna;

Esas kızımız Sarah Maning evlat edinilmiş bir yetimdir. Paraya ve kalacak yere çok ihtiyacı olduğu bir sırada tren garında Beth Childs adında bir kadının intiharına tanık olur. Beth'in çantasını para bulmak umuduyla kurcalayan Sarah,Beth'in kendisine tıpa tıp benzediğini farkeder. Her ne kadar ilk başta ufak bir ikilem yaşasa da,en sonunda kendisini Beth'in yerine geçmeye ikna eder. Sarah'nın aklında Beth'in mal varlığıyla hayatını yoluna koymak ve küçük kızı Kira ile yeni bir hayata başlamak vardır,fakat olaylar hiçte umduğu gibi gitmez.


Girdiği bu kimlikte kendisine tıpatıp benzeyen birden fazla kişi olduğu gören Sarah,klon olduğu gerçeğiyle yüzleşir. Beth'in cazip olduğunu düşündüğü hayatı,esasen onu adım adım intihara götüren sırlarla doludur. Sarah her geçen gün öğrendiği gerçeklerle bitmek bilmeyen bir maceranın içerisine girer. Bu yolda en büyük destekcisi üvey kardeşi Felixtir.


Dizinin başrolünde (ya da başrollerinde mi demeliyim bilmiyorum :P ) Tatiana Maslany'yi görüyoruz. İnanılmaz bir performansla rolünün hakkını veriyor. Dizide beş farklı karakteri canlandıran Tatiana Maslany her bir kolonun kişiliğini tamamen bir birinden bağımsız olarak yansıtıyor. Alison,Cosima,Helena,Rachel ve Sarah olmak üzere beş farklı karakteri canlandıran Maslany'i izlerken her bir klonun birbirinden uzak yaşamına tanık olacaksınız.


Diziyi izlenmeye değer kılan bir diğer karakter ise Sarah'nın üvey kardeşi olan Felix karakteri. Gay+ressam kimliği ile izlediğimiz Felix bana göre dizideki en sempatik karakter :) Felix karakterini oyuncu Jordan Gavaris canlandırıyor.



Orphan Black dizisinin official trailerı;


Youtube da her bir karakter için kısa bir derleme yapmışlar (ölen klonlarla birlikte) buradan Tatiana Maslany'nin canlandırdığı karakterleri görebilirsiniz :) 

12 Temmuz 2014 Cumartesi

Nuri Bilge Ceylan'ın Altın Palmiye Ödüllü Filmi "Kış Uykusu" Hakkında

12 Temmuz 2014 Cumartesi
67.Cannes Film Festivalin'de Altın Palmiye'yi çatır çatır alan Nuri Bilge Ceylan filmi Kış Uykusu'nu nihayet dün izleme fırsatı buldum.Filmi beğenmeyenler elbette ki olacaktır, fakat yönetmenin başarısını taktir açısından da olsa kesinlikle gidilmesi, görülmesi gerektiği düşüncesindeyim.Zira film görsel açıdan mükemmel. Vay arkadaş o nasıl çekim teknikleri,nasıl ışıklandırma,nasıl detaylandırma, nasıl replikler...


Film yaklaşık üç buçuk saat.Fakat sürenin uzun oluşu benim açımdan sıkıntılı bir durum değildi,filmi izlerken kesinlikle sıkılmadığımı söyleyebilirim :) Hatta film ilk halinde dört buçuk saate yakınmışta Nuri Bilge kırpa kırpa bu hale getirmiş :)
Filme karşı tek eleştirimde bir kaç sahnede kendime sorduğum acaba bu sahneye gerek var mıydı?* sorusu. Bu sahneler yerine filmde havada kalan bir kaç şeyin detaylandırılmasını tercih ederdim doğrusu. Örneklendirmem gerekirse; ikinci bölümdeki av sahnesi gerçekten gerekli miydi? Onun yerine Nihal karakterinin ağlayarak araba kullanma sahnesi üzerine duygularını ya da pişmanlığını içeren bir sahne olsaydı mesela...Ya da Aydın'ın kardeşi Nejla'nın yaşamına bir tık daha değinilseydi.Zira ikinci bölümde bu karakter neredeyse yok oluyor bir anda :) Gerçi festival filmleri av sahnesindeki can çekişen tavşana odaklanma vb. ajite sahneleri seviyorlar sanırım yönetmeninde bu nedenle o sahnede ısrarcı olması akla yatkın.


Her neyse :) Filme dair tek eleştirimi de yaptığıma göre methiyeleri düzmeye başlayabilirim :)
Öncelikle tabii ki görseller :) Mekan seçimi filmin ruh haline bu kadar mı etki eder. İnsanda adeta kış mevsiminde Kapadokya'ya gitme arzusu uyandırıyor. Filmi izlerken tam anlamıyla kış özlemi çektim :) Kalın kazaklar,hırkalar giyip,ona rağmen deli gibi üşümek ve ardından sobalı bir odaya girerek ısınmak istedim :) 


Bazılarının gerçekten hoşlanmadığı,(aksine benim acayip hoşuma giden) filmin insana vermiş olduğu iç sıkıntısı muhteşem. Gerek havanın sürekli kapalı oluşu,gerek yağmur-çamur gerekse iç çekimlerde kullanılan loşluk... Tüm bu ögeler birleşerek film boyunca insanda bir daralma,bir ufunet hissi oluşturuyor. 
Peki bu kadar olumsuz duygunun bende uyandırdığı güzellik neydi :D işte bu noktada filmin gerçekte ne kadar iyi bir film olduğunu anlamış oldum. Şöyle ki; zaten filmin bana vermesi gereken duygu buydu.Nasıl ki bir korku filminin insanı korkutması gerekiyorduysa,bu filminde insana vermesi gereken duygu tam olarak buydu.Karakterlerin hepsi mutsuz ve sıkıntılıydı.İşte filmin amacı onların içselleştirdikleri sıkıntılarını açık açık gözler önüne sermeden, ufak dokundurmalarla;gerek fon müziği,gerek görüntü,gerek diyaloglarla izleyiciye kat be kat fazla hissettirmesiydi.Öyle ki; film boyunca karakterlerle birlikte aynı iç sıkıntısına eşlik ettim ve bu benim filmi gerçekten hissetmemi sağladı. Bu tür bir içselleştirme çok az filmde gerçekten hissedilir ve benim gerçekten çok çok sevdiğim bir olaydır. Filmi izlerken girdiğim ruh halininde etkisiyle diyaloglar esnasında köşedeki koltukta oturmuş olaylara tanık oluyordum adeta :)


Film süresinde hiç bitmesin dediğim sahneler oldu. Özellikle Haluk Bilginer ve Demet Akbağ'ın konuştukları sahne. Bu sahnedeki alıntılar ve betimlemeler harikaydı. Bkz. Sen arkamdayken nasırlı ellerini sırtıma sürüyormuşsun gibi hissediyorum tarzı bir benzetme vardı, tek kelimeyle bayıldım :) Bir de Haluk Bilginer'in din konusunda söylediği bir kaç şey vardı net hatırlamıyorum ama hoş bir detaydı sanki :) Röportajda eşinin bahsettiği ve Nuri Bilgeyle çatıştığı "sert diyalog" da buydu sanırım. Bana göre hiçte sert değildi. Öyle ki; artık insanların din konusunda daha rahat konuşup bu konuda saygısızlık etmeden espri yapabilmeleri de tabuları yıkmak açısından gerekli.


Sahroş muhabbeti sahnesi,filmin başlarındaki kavga sahnesi ve Aydın'ın yardımcısının tren garına girerken buzda kayarak düşmesi gibi sahneler acayip doğaldı bana göre :) Ama her şeyin ötesinde Haluk Bilginer'in oyunculuğu... Türk sinemasında bu rolün hakkını verebilecek ikinci bir kişi var mıydı? Bana göre yoktu. Cuk oturmak deyimi anlamını bu rolde Haluk Bilginer ile bulmuş bence. Demet Akbağ ile birlikte iki tiyatro kökenli oyuncuyu izliyor olmak çok keyifliydi. Melisa Sözen rolünde çok sırıtmamakla birlikte daha iyisi de olabilirdi dedirten bir performans sergiliyordu. 


Özellikle bazı sahneler çekim açısından çok ilgimi çekti. Örneğin; Aydın karakterinin otelde kalan motorsikletli yolcu ile konuştuğu sahnede iki karakterin belirgin bir şekilde soba borusuyla ayrılıyor oluşunun özellikle bu karakterler arasındaki zıtlığın uçlarda oluşuna vurgu yapmak için kullanılmış bir çekim tekniği olduğunu düşünüyorum. Öyle ki,Aydın karakteri kış uykusunda olan, diğer bir deyişle üşengeç ve risksiz bir hayat yaşarken(birazda amaçsız sanki), karşısındaki maceraperest, girişken  bir karakterdir. O sahnedeki soba borusu ikilinin yaşamını kesen keskin bir çizgidir adeta.Bu ve buna benzer detaylar filmin özenilerek yapılmış bir yapım olduğunun kesin kanıtıydı bana göre. 
Bunun yanında aklıma takılan soru işaretleri de olmadı değil :) Örneğin yılkı atının ahırında geçen neredeyse tümüyle karanlık bir sahne vardı. Bu sahne bir hayli uzun tutulmuştu mesela. Sahne boyunca karanlıklar içinden bir atraksiyon çıkmasını bekledim ben. Zira hiçlik için fazlasıyla uzun bir süreydi. O nedenle anlayan beri gelsin lütfen :) 


Son olarak tabii ki Nuri Bilge'nin konuşması.. Değinmesem olmaz :) Aldığı ödüllere kesinlikle güzel anlamlar yükleyen bir sanatçı. Yalnız ve güzel ülkesine armağan ettiği ödülden sonra Gezi ve Soma'ya ithaf edilen ödül de gerçek anlamda grur veren cinstendi.İyi ki var kendisi, izlemeye devam :)


Filmin official trailerı da bu şekildeymiş :)


Film içerisinde kullanılan ve filme acayip yakıştığını düşündüğüm fon müziği (Schubert'in 20.sonatı) :)


Dip Not:  'Kış Uykusu' Cannes'dan Türkiye'ye Altın Palmiye getiren ikinci film. 1982'de Yılmaz Güney, 'Yol' filmiyle Altın Palmiye kazanmıştı.
Altın Palmiye, 'Kış Uykusu'nun Cannes 2014'te kazandığı tek ödül değil. FIPRESCI (Fédération Internationale de la Presse Cinématographique - Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Federasyonu) tarafından verilen ödül de Nuri Bilge Ceylan'ın oldu. FIPRESCI ödülü Cannes, Toronto, Venedik ve İstanbul Film Festivali gibi büyük festivallerde veriliyor. Yılmaz Güney de 1982 yılında 'Yol' ile hem Altın Palmiye hem de FIPRESCI ödülünü kazanmıştı.
Dip Not kısmı "Kış Uykusu hakkında bilmeniz gereken 10 şey" başlığı altında buradan alıntıdır, her birini okumakta fayda var,güzel bir derleme olmuş :)
Bu arada ek olarak Nuri Bilge'nin Altyazı dergisindeki söyleşisine denk geldim az önce. Detaylı ve güzel bir söyleşi olmuş. Filmi daha iyi anlamak ve yorumlayabilmek açısından okumakta fayda var :) 
Yazının sonunda gelen edit: Yazıda her ne kadar Haluk Bilginer kesinlikle rolde mükemmeldi desem de yazı boyunca düşündüğüm ve nihayetinde acaba o rolde nasıl dururdu dediğim alternatif oyuncum Engin Günaydın :) 

11 Temmuz 2014 Cuma

Evde Uygulanabilir Kolay Oje Modelleri~Nail Art Vol.8

11 Temmuz 2014 Cuma
Evet yine bir nail art denemesi ile burdayım :) Neyse ki bu aralar fazlasıyla boş vaktim var, o nedenle bloga  biraz daha vakit ayırayım diyorum :) Bu ojeler cecile in yeni koleksiyonundan sanırım tam emin olmamakla birlikte geçen gün migrosta kurulan yeni cecile oje standından aldım. Artık oje almasam diyorum ama kendime laf dinletemiyorum :( Farketmeden aaa ne güzel renkmiş bu diyerek evde olan bir ojeyi alıp gelmişliğim az değil yani :D


Aşağıda görmüş olduğunuz iki renk +flormar beyaz ojeyi kullandım. Noktalar için ise eesense in son zamanlarda çıkarmış olduğu koleksiyonunda yer alan dot peni kullandım. Ona görseliyle birlikte başka bir oje yazısında değinmeyi düşünüyorum :) Dot peni olmayanlar noktayı nasıl yapacağız diye üzülmesinler, daha önceki yazılarımda bahsetmiş olduğum Nail Art Vol.1 yazımda ki yöntemi kullanabilirsiniz :)


Burada önemli olan nokta şu ki beyaz ojeyi sürdükten sonra ojenin kurumuş olduğundan tamamıyla emin olmadan dot pen ile hiç bir şekilde müdahale etmiyoruz aksi taktirde ojeler birbirine bulaşarak iğrenç bir hale geliyor benden söylemesi :)


Cecile ojeleri de fırçasının ince olup sürümü biraz zorlaştırması dışında beğendim diyebilirim.Kalıcılığında abartı bir taraf yok ama idare eder boyutta.Sally Hansen lar gibi bir günlük ojelerden değil yani :P


Renkler ve desen bence fena durmadı farklı kombinasyonları da denenebilir diye düşünmekteyim :)
Görsel sayısını biraz abartmış olabilirim fakat aralarında bir türlü seçim yapamadım :) 


En üst resimde kullanmış olduğum Edip Cansever'in "Oteller Kenti"  şiir kitabı da yine benim hastası olduğum ilk baskı koleksiyonumdan :) 


Bir Nail Art yazısının daha sonuna geldik :) Artık blogda yavaştan kalsik haline gelen bir sonraki Nail Art Vol. Bilmemkaç yazısında görüşmek üzere diyerek kapanışı yapayım :P



10 Temmuz 2014 Perşembe

Hiç Adriana Lima kadar güzel hissettin mi? Hemen karar verme. Denemeden bilemezsin!

10 Temmuz 2014 Perşembe
Hayatın boyunca birçok güzellik malzemesi kullandığını ve çok azından memnun kaldığını biliyoruz. Çünkü hiçbir güzellik malzemesi, içindeki doğal güzelliği ön plana çıkarmaz. Emin ol, hissettiğin kadar güzelsin! Veet olarak seni en güzel neyin hissettireceğini düşündük ve her duruma özel Veet ürünleri geliştirdik.
Adriana Lima’nın doğal güzelliğinden yola çıkarak, sana en az Adriana Lima kadar güzel hissetirmenin yollarını göstermek istedik. Doğadan gelen içerikleri, cilt tipine ve bölgesine göre farklılaşan seçenekleri ile her ihtiyaca hitap eden Veet, saatler süren epilasyon seanslarına anında çözüm sunarken, cildinin ihtiyacı olan bakımı da sağlıyor. Veet sayesinde, haftalar boyunca istediğin kıyafeti istediğin zaman giyebilirsin. Adriana gibi güzel hissetmen için, krem, sprey ve soğuk ağda bantlarından sana en uygun olanını seçmen yeterli.
Hayat bir defileyse, her an hazırlıklı olmalı. Tıpkı Adriana gibi. Doğal güzelliğini gönül rahatlığıyla sergileyebildiğin sürece, Adriana kadar güzel hissedeceksin!
Veet’ini seç, çünkü sen de en az Adriana kadar güzelsin.
Bir boomads advertorial içeriğidir.

Kuaför Sendromu Hiç Bir Şeye Benzemez :(

Bu aralar mezuniyet töreni, balo vs. derken kuaförlerle normalden çok daha fazla muhatap olmak durumunda kaldım. Sorun şu ki kuaföre gitmek benim için tam bir travma. Ankaraya geldiğimden beri bir türlü istediğim standartlarda bir kuaför bulamadım kendime.Bunun başlıca sebeplerini şu şekilde sıraladım;

Kuaförlerde en nefret ettiğim ve tahhamül edemediğim davranışlar;

1)Hayat enerjinizi emen,eline fırçayı zorla almışçasına isteksiz kuaför;
Saça fırçayı neredeyse hiç değdirmeden fön çekmeye çalışan kuafördür bu.Hele ki acelem varsa tam cinnet sebebi. Haliyle çektiği fönde rezalet olur.Tahminen 2-3 saate bozulur. Bu tip bir kuaföre kırık fön yaptırmaya çalışmak bünyede yüksek miktarda stres yaratır. Yaptığı şeyi eleştirdiğinizde de yüksek olasılıkla size trip atacaktır.Yok senin saçın fön tutmuyor, yok ikinci katı geçicem ben ztn fln şeklinde..(Tecrübelerle sabit :))
2)Durmaksızın yılışık yılışık konuşan kuaför;
Ay tatlım sana balyaj gider, röfle şahane durur sende, yüzün ince uzun perma yapalım, genellikle fönlü kullanıyorsan brezilya fönü yapalım vs. şeklinde çok konuşan ve bunu kırk yıllık can ciğer kankam modunda yapan kuaför. Tamam konuşmayı sevenlerde muhakkak vardır fakat arkadaş ben rengimi belli etmişim sana evet hayır modunda kısa cevaplar veriyorum belli ki konuşmaktan hoşlanmıyorum neden zorluyorsun ki hala,bi rahat ver.
3)Karşıdaki insanı küçümsemeye çalışan kuaför ;
Nedense bu tribe giren kuaför çok fazla. Küçümsemekten kastım; yok efendim saçını kendin mi boyuyorsun yok efendim yıpranmış bakım yapmıyor musun yok en son ne zaman kestirdin çok kırılmış yok en son hangi kuaföre kestirdin iyi kesememiş.... ve buna benzer daha bir sürü lakırdı.
4)Saçı ne kadar keseceğini bir türlü idrak edemeyen kuaför;
En sık karşılaştığımız kuaför tipi. Nedense insanı ısrarla dinlemez,kafasına göre takılır ve kırıklar bitene kadar kesmek kesmek ve yine kesmek ister. Bu da bir kadına yapılacak en büyük yanlışlardan biridir, çünkü saçımızı kısa kesen bir kuaförü asla affetmeyiz :D
İşte bu tip kuaförlere denk geldiğim zaman arkama bakmadan kaçıyorum. Lakin bu özelliklerden en az bir tanesine nedense hep denk geliyorum. O nedenle kuaför konusunda çok mutsuzum :( Ankara da bu özelliklere sahip olmayan özellikle iyi kesim yapan bir kuaför biliyorsanız beni de bilgilendirin ne olur :)
Gelelim topuz meselesine.Hayatım boyunca ne zaman topuz yaptırsam hep ağlayarak kuaförden kaçmak istedim.Model bulup gitmekte çare olmadı, çünkü resimdeki gibi bire bir topuz yapamıyorlar malesef. Ne umdum ne buldum modunda kalakalıyorsunuz. En kötüsü de eğer benim gibi uğraştırmayayım tekrar,sırada bekleyenlere de ayıp olur tribine girer ve topuzu bozdurmazsanız benim gibi bütün gece saçım da iyi olaydı diyerek geçirirsiniz geceyi :)
Bir hafta içindeki yaşadığım iki topuz tecrübemden yola çıkarak diyebilirim ki ben topuz sevmiyorum yahu :) Eğer gerçekten güvendiğiniz bir kuaföre gitmemişseniz topuz yaptırmak tam bir delilik. Paranla rezil kepaze olmak hatta.
Siz siz olun saçınız içinize sinmeden kuaförden çıkmayın (Kuaförle papaz olmak pahasına :)) Özellikle hayatınızda bir kere yaşayacağınız özel günlerinizde (mezuniyet,düğün vb.) Çünkü gece boyu yaşayacağınız can sıkıntısı ve daha sonra fotograflara her baktığınızda içinizi kaplayacak hüzün paha biçilemez :)